Ana Teması “Küresel Anlayış ve Kütüphaneler” olan 52. Kütüphaneler Haftası kutlama Programı ve “Şehir-İnsan Medeniyet Köprüsü Örnek Kişilikler Projesi” kapsamında olmak üzere Malatya Beydağı Anadolu Lisesi öğrencilerine 30 Mart 2016 tarihinde “ALİ FUAT BAŞGİL ve GENÇLERLE BAŞBAŞA” konulu bir konferans verildi. Konferansa Konuşmacı olarak katılan Kültür-Turizm Şube Müdürü ve İslam Hukuku Bilim Uzmanı Gülhan HALİLOĞLU, özetle şunları söyledi:
“Bakanlığımızın şehirli insanların özelliklerini vurgulamak, yaşayan insan hazinelerine dikkat çekmek, geleneksel şehirlerimizin özelliklerini öne çıkarmak, somut kültürel mirasla somut olmayan kültürel mirası korumak, şehirlerin kendine has mahiyet ve hüviyetini, başka bir ifadeyle şahsiyetini önemsemek, gençleri kültürel alanlara çekerek ‘şehir-insan-kültür’ kavramları üzerinde düşünmeye teşvik etmek amacıyla hazırladığı bu proje doğrultusunda okulunuzda örnek bir kişilik olan Ali Fuat Başgil vesilesiyle siz gençlerle başbaşayım. Bu. Bu topraklarda doğan, büyüyen ve yaşayan başta gençlik olmak üzere herkes, tarihini, kültürünü, maddi ve manevi olan hazinelerini bilmekle yükümlüdür. Bu hususta ‘da gibt es keinen Pardon’ demeliyiz. Yani ‘bu hususta pardon demeye yer yoktur’ bilinci ile hareket etmeliyiz. Sevmeyi nasıl ki Karacaoğlan’dan, mertliği nasıl ki Köroğlu’ndan, yiğitliği nasıl ki Dadaloğlu’ndan, itirazı nasıl ki Pir Sultan’dan öğrendiysek; bilim adamı, hukuk ve demokrasi adamı haysiyetini de Ali Fuat Başgil gibi kahramanlarımızdan öğrendik. Gözlerimizi dünyaya açtığımızda, hepimiz o gözlerimizi, verili bir dünyaya, tanımlanmış bir dünyaya açıyoruz. Etrafımızda hazır iyileri, hazır kötüleri görüyoruz. O ve onlar iyi; o ve onlar da kötü… Şunlar şunlar gerekli, şunlar şunlar da gereksiz…. Şunu sev, bunu sevme… Şunu yap bunu yapma… Şu mümin şu da kâfir… Bu hain bu da vatansever… O ilerici o da gerici… Onları oku bunları okuma… Şuralara git şuralara gitme… İş bununla kalmıyor, hazır bulduğumuz iyileri idealleştiriyor, onlara ait ne varsa bilmeye çalışıyor, dünyamızı onların sözleriyle, tavırlarıyla inşa ediyoruz. Henüz çok genç yaşlarda kesin çizgilerle bir şeyler siyahlarımız ve bir şeyler de beyazlarımız oluyor! Yani hazır çeperlere alınanlar ve o çeperlerde gömülenler oluyoruz. Merak edip sunulu beyaz çeperdeki beyazların aralarından dışarı çıkamıyor ve siyah bellediğimiz çeperin o karanlık köşelerine kısa kaçamaklar bile yapmaya cesaret edemiyoruz. Böyle bir süreç var. Herkesin içinden geçtiği bir süreç bu. Zamanla bazı şeyler tabi ki değişmiyor değil, değişiyor. İşte anlatılması gereken şu proje kapsamındaki kişilikler bu değişikliğin açık ifadesidir.
Siyasî kanaatlerimizi, inançlarımızı umumiyetle ailemizin siyasî kanaatlerinden ve inançlarından hareketle oluşturduğumuz bir vakıadır. Haliyle hep ailesince kendisine verili iyilerini okurlar, kötülerin semtine uğramadıkları gibi onları semtlerine de uğratmazlar. Sözgelimi Fazıl’ı seven, Nazım’ı sevmez; Nazım’ı seven de Fazıl’ı sevmez… Hasan-Âli Yücel’ okuyan Ali Fuat Başgil’i okumaz, Ali Fuat’ı okuyan da Ali Yücel’i okumaz… İstisna olup kaideyi bozsan hemen “sevecek başka adam mı bulamadın? Okuyacak başka birini bulamadın mı?” derler. Bu durumda itiraz eden hem kaideyi bozuyor hem de dengeyi! Çünkü böyle biri, ezber bozuyor. Ezber ne idi? Ezbere göre sadakat, sormamaktır. Muhakeme ve mukayese yapmadan, muhasebeye girişmeden inanmak ve teslim olmaktır. Vazifeşinaslık da, “gözümü kapar işimi yaparım” demektir. El Ezbere göre çürümek de kemâldendir. Bu el ezberde buluşanlar da tüm bunları aklı sıra seni beni yola düşürmek için yaparlar. Oysa yaptıkları yola düşürmek değil, yolda düşürmektir. Aslında bunlar yol kesicilerdir, işledikleri suç da yol kesme suçudur! Gönül sesimiz, şah damarımız olan birçok kaynaktan bu yol kesiciler yüzünden mahrum kaldık. İşte bunlardan biri de Ordinaryüs Profesör Ali Fuat Başgil’dir. Eğer, bu isimdeki mazhariyeti ortaya koyan 100 Temel Eser arasında yerini alan, bizzat kendi deyimiyle ‘geleceğin ümidi olan gençleri, bunalımdan, iradesiz ve cesaretsiz yaşamaktan kurtaracak olan’ bu kitabı yani ‘GENÇLERLE BAŞBAŞA’ kitabını okumadıysanız, bu başta kendinize yaptığınız bir haksızlıktır. Bizler de bu güne kadar bu ve benzeri eserlerle sizleri buluşturmadıysak, bu da bizim size yaptığımız haksızlıktır. Ben şahsen ayıbımı itiraf ediyorum, ama lütfen siz de ihmalinizi itiraf ediniz!.
Şu uyarıyı yapmadan da edemeyeceğim. Dün yıkılmak istenen Kâbe idi. Yıkmak isteyen de Ebrehe ve filleri… Engel olan da Abdülmüttalip idi. Bu küreselleştirilen dünyamızda ise kültür emperyalizmi ile yıkılmak istenen Kâbe’nin kucaklamayı arzuladığı Türk gençliğidir. Zamane Ebreheleri bütün filleriyle sizleri, var olan değerlerimizi ezmeye çalışıyorlar. Dün bu yıkımı önünde duranlar, Abdülmüttalib’in yerinde nöbet tutanlar, Ali Fuat Başgil ve benzeri şahsiyetlerimizdi. Bu gün de bu görev size düşmektedir. Geliniz söz veriniz. Olacağımızı olacağız, yapacağımızı da yapacağız deyiniz. Ak sakallı ve ak pürçeklilerimizin sizlerden beklediği budur.“